7 Ocak 2012 Cumartesi
BİLGİSAYAR VE ÇOCUKLARIMIZ
Çağımızın hastalığı bilgisayar, büyük küçük farketmez herkes bu illetin esiri olmuş durumda hiçbir şekilde kurtuluş yok, bir kere kaptırdın mı kendini bir daha kurtulmak zor.Gerçekten bir yerden çok gerekli, gerekliliğin yanında bir o kadar da zararlı. Zaten öyle değil midir herhangi birşeyin faydası varsa mutlaka zararıyla birlikte gelir, hadi biz büyükler bir şekilde kendimizi kontrol edebiliriz.Ama ya çocuklar, onları da anne ve babalar olarak sizlerin kontrol etmesi gerekir,çocuklarımızı geleceğimiz olan çocuklarımızı bu illetten ne kadar uzak tutarsak ne kadar geç tanışmalarını sağlarsak o kadar sağlıklı nesiller yetişmesini sağlarız.
Çocukların bu kadar bilgisayara, telefonlara dijital ortama kendilerini kaptırmalarına üzülüyor ve kaygıyla seyrediyorum.Maalesef şimdiki çocuklar bundan dolayı a sosyalaşıyorlar göz göre göre.
Geçenlerde Can Dündar'ın şiir gibi yazısını okudum ve çok beğendim,sizlerlede paylaşayım istedim.
GAME OVER...
Büyük bir bilgisayar firmasının genel müdürü,bilgisayar fuarında kendi standının
bir işiyle uğraşırken,telaşlı bir baba sokulur yanına...
"Kardeş bakar mısınız," der,tezgahtar sandığı genel müdüre. "Çocuğuma bir bilgisayar almak istiyorum. Hangi modeli almamı tavsiye edersiniz? Ram'i kaç olsun? Hafızası kaç gigabayt olursa iyidir? CD okuyucusu recordable olursa daha iyi olur mu? Ekran kartı kaç megabayt olursa iyi sonuç alırız.
Bu modeli ileride update edebilir miyiz? "
Bilgisayar firmasının müdürü,nefes almadan konuşan ve isteklerini ardı ardına sıralayan baba
sözünü bitirince araya girer...
"Çocuğunuz kaç yaşında? "
"On bir."
"Siz ona en iyisi gidin bir bisiklet alın beyefendi."
Ne zaman satanizmin pençesine düşüp intihar eden gençlerin haberini okusam gazetelerde,
hep bu öykü gelir aklıma. Bilgi amacı ile kullanılmayan bilgisayarların insan üzerindeki
tahribatından kuşkulanırım hep. Bu kez de öyle oldu zaten. Çocuklarını ortalıkta patırdı yapmasınlar diye dört-beş yaşlarında bilgisayarın önüne oturtan anne ve babalar,onlara artık bir bilgisayar oyunu kadar uzak kaldıklarını çok geç farkettiler bence.
Potansiyel katil yetiştiren Doom oyunlarının, kötü ve iyiyi ayırmakta yoksun taze beyinlere şeytan veya kurban olmayı öğütleyen fantastik interaktif safsataların,büyücüler,cadılar,efsunlu yüzüklerden ibaret
saçma sapan Hollywood yapımlarının o güzelim kuşağı gelip koyduğu yer elbette ki bir uçurumun
kıyısı olacaktı. Üstelik en eğitimlilerin arasından çıktı bu intiharlar.
Ve çok şaşırdı anneler babalar. Oysa o okula girebilmek için yıllarca bir tek şey öğrettiler çocuklarına:
"Bilgisayarın başına otur ve diğerlerini parçalamayı öğren. Eğer test sınavlarında 10 arkadaşını elersen
yani 10 arkadaşının hayatını kaydırabilirsen,onları mahvedersen yabancı dille eğitim yapan o okullara
girebilirsin...Mutlu olmak için 10 kişiyi mutsuz etmen lazım çocuğum." Böyle hazırladılar çocuklarını
hayata. Parçala,yok et ve öldür..." Yok et arkadaşlarını. Öldüremediklerini de intihara teşvik et...
Öldürdüğün sürece hayatta kalırsın evlat. Mutluluk sadece ve sadece başarıdır. Oysa bir çocuğun
mutlu olması için oyunları,bebeği, futbol topu ve bisikleti yeter...
Bir bisiklet bazen daha çok şey öğretir çocuğa. Ama aileler arasında insan yetiştirmek yerine sınavları
birer birer kazanan bir robot yetiştirme eğilimi daha çok ağır basıyor. Onları ağaç seven,deniz seven,
kuş seven,doğa seven birer çocuk olarak yetiştirmek yerine onlardan test hocasını sevmelerini istiyoruz nedense.
Oysa düşünsenize; sadece hayvan sevgisi aşılasanız bile kedilerin katledildiği aptal aptal satanist ayinlerden uzak durur çocuğunuz. Sadece bir kedi sevgisi ... Mırıl mırıl bir kedi sesi,gürül gürül akan bir hayat olur...
Kumsala vuran deniz yıldızlarını kurtarmak için onları birer birer denize atan çocuğa "Kumsalda
binlerce deniz yıldızı var. Ne fark ederki" diye sorduklarında, denize fırlattığı deniz yıldızını göstererek "Bunun için çok şey farkedecek" demek için, dolaşılan kumsallarda hiçbir zaman " Game Over" yazmaz kumların üzerinde...
"Game Over..."
Can Dündar (Şiir Gibi Yazılar)
http://kamilemutlu.blogspot.com/
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kardelen Çiçeği Hikayesi
Şarkı ve şiirlere konu olan kardelen çiçeği romantikliğin ve umudun en güzel sembolüdür. Kardelen çiçeğinin pek çok sembolik adının olmasını...
-
Profesör, elinde, içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” diye sordu. Öğrenciler, ’50gr!’...
-
Hayatımızda doğru bildiğimiz o kadar çok yanlışlarımız var ki şaşar kalırsınız, bu kadar yanlışların içinde nasıl oluyorda hayatımızın tam...
-
Değerli okur, Yazı uzundur ama Türkiye’miz üzerinde şimdinin “stratejik müttefikimiz!” ABD tarafından yakın tarihte kurgulanmış olan pol...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder